Helal Beslenmeye Gereken Özeni Gösteriyormuyuz?

Yediklerimiz sadece sağlığımızı, hücrelerimizi değil karekterimizi, özümüzüde mutasyona uğratıyor özünü kaybeden bambaşka insanlar oluyoruz. İbadetlerimizdeki tatsızlık, nefsimizi dizginleyemeyişimiz hassasiyet sahibi olamayışımızdan..

Üstelik tüm bunları bilmemize rağmen “katı” kurallarımız yok. Etiket okumuyor, yediklerimizin helalden mi haramdan mı geldiğini sormuyoruz..

Kursağımızdan geçen her lokma şüpheli mi, haram mı araştırmıyoruz. E kodlarla yiyeceklerimize sokuşturulan haram/şüpheliler kamufle edilirken biz lop lop götürmekte bir beis görmüyoruz. Jelatinler, marşmelovlar, peynirler, yoğurtlar tüm paketli ürünler tek tek mercekle incelenmesi gerekirken biz hassasiyetimizi kaybettik. Birisi bize bir tabak domuz eti uzatsa yemeyiz, ama ellerimizle “domuz” içeren ürünleri tüketiyoruz masum bedenlerin kirlenmesine izin veriyoruz!

Allah’ın bize emanet ettiği yavrularımızı ve bedenlerimizi temiz besleyemediğimiz gibi sağlıklı olmaması için elimizden geleni yapıyoruz!

Antidepresan verilmiş, hormonla şişirilmiş, kuru yolum hassasiyetine itina gösterilmemiş tavuk..

Monosodyum glutamat, jelatin içeren  cipsler, jelibonlar ve nicesi ne kadar lezzetli olursa olsun beden için bir “çöptür” bir kaç saniye süren lezzet için ağzımızdan midemize “çöp” dolduruyoruz sadece!

Bu suçumuza evlatlarımızıda ortak ediyoruz. Hiç bir şeye akılları ermeyen safi bedenleri korumuyoruz bu çöplerden... Körpecik bedenleri öz gıdalarla lezzetlerle tanıştırmak yerine hazır olan “kolay” geliyor. Tencere yemeklerini yemiyor çocuklar çünkü daha ufacıkken damat tatlarını bozuyoruz aşırı yapay lezzetlerle. Onlarca yapay lezzettense bir tane hakiki gerçek lezzeti tercih edemiyoruz!

Artık “az ama öz” mantığına yeniden dönmeliyiz. İştahımızı kabartan bu “çokluk” istediğinden arınmalıyız. Az olsun ama temiz ve helal olsun sağlıklı olsun diyebilmeliyiz. Çokluğun getirdiği karmaşa, şüpheden arınmalıyız. Bu durumu bu asrın savaşı bilmeliyiz. Savaş her asırda vardı ve bugünde var. Sanmayın ki savaş birebir yüz yüze!

Bu asırda savaş alıştığımız rahatlık, konfor bunun bedeli olarak “sağlıksızlık, şüpheli, haram” bir hayat ile. Nefsimiz ile savaşımız!

Savaşımız dört bir yandan etrafımızı saran insana gerçekliğini kaybettirmeye çalışan kuşatmalar ile!

Ve bizim her zamankinden daha çok dik durmaya bu meseleyi ciddiyet ile başarmak için mücadele etmeye ihtiyacımız var, çocuklarımızın bu mücadelemize ihtiyacı var. Biz onlar için bu mücadeleyi bugün vermezsek onları gelecekte istedikleri gibi yönetmek isteyenlerin verdiği mücadele kazanacak. Çocuklarımız onların mücadelesinin askeri olacak. 

Bu konudaki ayetler, hadisler açık ve net. Biz kurtarmak ve kurtulmak için neyi bekliyoruz? 



“Allah’ın size helal ve temiz olarak verdiği rızıklardan yiyin ve kendisine iman etmiş bulunduğunuz Allah’tan korkun.” (Maide Suresi 88. Ayet)


“O halde, Allah’ın ayetlerine inanan müminler iseniz, besmele ile kesilen hayvanlardan yeyin.” (Enam Suresi 118.Ayet)


Nu"mân b. Beşîr, parmaklarıyla iki kulağını göstererek, Resûlullah"ı (sav) şöyle derken işittiğini nakletmektedir: “Helâl bellidir; haram da bellidir. İkisinin arasında ise birtakım şüpheli şeyler vardır ki insanların çoğu bunları bilmezler. Kim şüpheli şeylerden sakınırsa, dinini ve ırzını (namus ve haysiyetini) korumuş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse, harama düşmüş olur...”


(M4094 Müslim, Müsâkât, 107)

Fulden Bayraktar

Ölmez Otu Nedir?


Ölmezotu esans yağı kozmetik, parfüm, aroma ve aromaterapide yaygın olarak kullanılmaktadır.

Ölmez Otu esansiyel yağ, elastin liflerinin ve kolajen üretimini arttırarak kırışıklıkların ve daha genel olarak cildin yaşlanmasının önlenmesi için özellikle yararlı olduğu kanıtlanmıştır.

Ölmez Çiçek Uçucu Yağı ciltteki yaşlanma belirtileriyle savaşma konusunda uçucu yağlar arasında en güçlü ajandır. İçerisindeki diktonlar ile ciltteki lekelere karşı savaş açar. Ölmez Çiçek Uçucu Yağı, isminin hakkını verircesine cildinize sonsuz bir canlılık ve tazelik katar. Bu özellik yaraları ve kesikleri hızla iyileştirir ve yara izleri hızla kaybolur.

Ölmez Otu yağı cildi pürüzsüz, yumuşak hale getirir ve nemi tutmasına yardımcı olur. Derinin dehidrasyonunu ve çatlamasını önler. Yumuşatıcı olarak kullanıldığında cildi besler ve esnekliğini geri kazandırır.

Hücre yenileme ve anti-bakteriyel özelliklerinin birleşimi ile egzama, sedef, mantar gibi cilt problemlerinde destek amaçlı kullanılabilir.

Hemoroit hastalığı tedavisinde sıklıkla kullanılmakta olan altın otu hastalık oluşumundan iyileşme sürecine kadar tam destek sağlamaktadır. Özellikle hemoroide bağlı olarak gelişen basur hastalıklarında iyileştirici özelliğe sahip olan altın otu anal kas yapısını gevşeterek damar yollarının rahatlamasına yardımcı olmaktadır. Zengin mineral ve vitamin deposu altın otu makat bölgesinde enfeksiyonel oluşumların önüne geçerek damar toplanmalarını yok etmektedir. Aynı zamanda basur hastalığından kurtarıcı etkiye sahip altın otu makat kanamalarını da dindirmektedir.

Doğal Balmumu Nedir?

İşçi arılar, petek gözlerini örmek için balmumu üretirler. Arıların, 1 kg. balmumu üretebilmeleri için, 6  kg kadar bal yemeleri gerekmektedir. Mum salgılayan arılar, önce bal yerler, daha sonra 35 °C de, zincir şeklinde salkım oluşturarak, mum salgılarlar.

Bal mumu yapı olarak çok karışık bir yapıda olup kesin olarak kimyasal formülü belirtilememektedir. İçerisinde 300 e yakın faydalı etken madde bulundurmakta olup bu bileşenlerin yanında, bulunduğu floraya göre 50 ye yakın aroma da içermektedir, kendine has kokusu buradan gelmektedir.

Faydaları Nedir?

Kozmetikte balmumu, nemlendirme, esneklik ve cildi dış etkenlere karşı koruma gibi özelliklerinden dolayı sıklıkla kullanılır.

Balmumu cilt üzerinde bir film oluşturarak birçok dış faktöre karşı koruyucu bir bariyer oluşturur.  Bunu yaparken cildin hava almasını da sağlar. Balmumunda bulunan β-karoten, dönüştürüldüğü değerli bir A vitamini kaynağıdır. A vitamini kollajen yıkımını geciktirir, böylece hasardan sonra cildin daha erken yenilenmesini sağlar. 

Sıfır Atık Yaşam ve Önemi

Şampuanlar, deterjanlar, yüz temizleme ürünleri, diş macunları, kıyafetler, çantalar, ayakkabılar, araba lastikleri ve hatta bazı gıdalar... Kullandığımız bütün bu ürünler ya mikroplastik içeriyor ya da kullandıkça çevreye mikroplastik saçıyor. Yani hepimiz göremediğimiz bu plastikleri yiyoruz, içiyoruz, soluyoruz ve doğaya salıyoruz. 


Mikroplastiklerle ilgili bilimsel araştırmalar yapan Sakarya Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü'nden Yrd. Doç. Dr. Meral Yurtsever,bir an önce konunun bilincine varmazsak karşılaşabileceğimiz felaketleri sıraladı ve plastik ayak izimizi azaltabilecek öneriler verdi.


Türkiye, plastik üreten ülkeler arasında üst sıralarda yer alıyor. Ancak bununla birlikte, ülkemizde plastiğin kontrollü tüketimi bakımından ciddi önlemlerin alınmadığı da biliniyor. Toplum olarak doğru plastik tüketimi ve geri dönüşüm konusunda hala yeterli bilinç yokken ‘mikroplastikler’ kavramına hemen hemen birçoğumuz aşina bile değiliz. Oysa mikroplastikler, sabun, şampuan, göz kalemi, diş macunu gibi kişisel bakım ürünlerinden kıyafetlerimize kadar her şeyde bulunuyor; her gün onları yutuyoruz, yiyoruz, ve soluyoruz. Peki insanların ve doğadaki bütün canlıların solunum ve dolaşım sistemine kolayca nüfuz edebilen bu küçük plastiklerin sağlığa olan etkileri araştırılıyor mu?


Kısaca tanımlamayacak olursak 5mm’ den küçük olan plastik parçacıklarına “mikroplastik” denir.


Günümüzde okyanuslarda rastlanan mikroplastiklerin %20'sinin denizlere doğrudan döküldüğü, geriye kalan % 80'lik kısmın ise atık boşaltma, çöpler ve kanalizasyon dahil olmak üzere karasal tabanlı yerleşimlerden kaynaklandığı bilinmektedir.


Durumdan da anlaşılacağı gibi ufalanarak oldukça küçük boyutlara ulaşabilen plastikler doğal (akarsular, rüzgar) ve antropojenik etkilerle her yere taşınabilmekte ve göl akarsu gibi doğal su kaynaklarında, atık sularda ve hatta arıtılmış sularda bile büyük oranda mikroplastiğe rastlanabilmektedir. Örneğin, evlerde kullanılan çamaşır makinesinden alınan atıksu numuneleri üzerinde yapılan bir çalışmada, tek bir sentetik giysiden bile her yıkama başına 1900 adetten fazla mikroplastik lifin (mikrolif) kanalizasyona geçebileceği bildirilmiştir.


Kişisel bakım ve Kozmetik ürünlerinin (PCCPs) içinde hangi tür plastiğin bulunduğu bilgisi, Şekil 1' deki “polietilen” yazısında olduğu gibi; peeling ürün ambalajının arka tarafında bulunan “içindekiler” kısmına bakılarak görülebilir.


Mikroplastikler, katkı malzemesi içermeleri, toksik kirleticileri adsorplayabilmeleri, canlılar tarafından besin zannedilerek yutulabilmeleri, Atıksu Arıtma Tesislerinde tamamıyla giderilememeleri, atmosferde ve su kaynaklarında kolayca taşınmaları ve doğada zor yok olmaları gibi özelliklerinden dolayı çevre ve sağlık açısından büyük tehlike arz etmektedir.


Gerek mukavemeti artırmak gerekse farklı ve istenilen özellikte ürün üretmek amacıyla plastiklerde Bisfenol A (BPA), ağır metaller (Kurşun, Bakır, Kadmiyum vb. gibi), Ftalatlar vb. gibi canlılara zararlı olabilecek katkı maddelerinin kullanıldığı bilinmektedir. Bunun yanı sıra plastikler lipofilik özelliktedir ve PBDE, DDT, PAH, PCB gibi çeşitli kalıcı organik kirleticileri (KOK) ve zehirli pestisitleri adsorplayarak yüzeyinde taşıyabilmektedir. Bunlara ilaveten, mikron boyutundaki plastikler; bu organik kirleticileri çok iyi adsorplayabilmekte ve bu kirleticilerin besin zinciri yoluyla bir üstte bulunan canlılara aktarılmasına bir vasıta olabilmektedir.


Doğaya bıraktığımız tek bir plastik atık bile belli süre sonra parçalanarak milyonlarca Mikroplastik parçacık haline dönüşmektedir. Plastikler parçalanarak daha küçük boyutlara ulaştığında tipik polimer özelliğinden bir şey kaybetmemekte yalnızca fiziksel olarak daha küçük plastik parçacıkları haline dönüşmektedir.


Çevresel kirleticileri henüz kaynağında önlemek oluşmuş bir kirliliği gidermeye çalışmaktan daha kolay, ekonomik ve ekolojik bir davranıştır. Tabi ki bunun için gerekli bilinç ve dikkatin bulunması esastır. Bizler, her gün kullandığımız malzemeler hakkında bilinçli seçimler yaparak ve tek kullanımlık (kullan-at) plastik ürünleri reddederek, çevresel açıdan topluca büyük bir fark yaratabiliriz. Bireysel olarak çevreci bir adım atmak istiyorsak buna “plastik ayak izi”mizi azaltarak başlayabiliriz. En azından aşırı tüketimden kaçınmak ve tercihlerimizde doğal malzemelere öncelik vermek iyi bir başlangıç olacaktır.

Yrd. Doç. Dr. Meral Yurtsever

Her Yeni Eskir, Her Canlı Ölür

Her yeni eskir,

Hangi “yeni” ilk günkü gibi kalır?

Evde varken yenisini almaya özendiren herşey..

Dünyanın kocaman bir aldatmacasıdır.

Mesela “moda” var olan eşyanızın gözünüze hitap etmemesiyle türlü bahanelerin peşine takılıp yerine ‘’yenisini’’ almak istersiniz, sonra onun modası geçer, bir başkasını almak istersiniz. İhtiyacınız olmadığı halde.

Yada daha konforlu daha kullanışlı, daha güzel, daha estetik bahaneleriyle kandırırsınız.

Boş bir oyalanmadan ibarettir tüm bunlar.

“ Her canlı ölür

 Her yeni eskir

Her yaşlanan, kocayan, zeval bulur, yok olur…

Ben de öleceğim.

Fakat sonsuza dek anılacağım. Çünkü temiz bir oğul doğurdum ve arkamda hayırlı bir evlat bıraktım.”

Hz Amine’nin şu sözleri hiç mi aklımızı başımıza getirmez?

Sahi asıl miras nedir?

Hz. Amine yi, Hz. Hatice’yi, Hz Fatıma’yı eşyaları ile mi hatırlayıp anıyoruz?

Dilimizden düşmüyor bu isimler lakin onlarda olmayan özellikler hayatlarımızda!

İsraftan bizi men eden dinimiz,

Moda ve türlü bahanelerle “israf” edebilmek için her yolu mübah sayan yeni nesil..

Atalarımızın söylemi olan yuvayı diş kuş yapar atasözü de çok çabuk unutuldu. Yuvayı diş kuş bozuyor artık, bitmek bilmeyen tamahkarlık ve özentiyle.

Halısı koltuğa uymadı diye halıyı değiştiren mi ararsın, fincan çok cezbetti diye yeni bir  fincan takımı alan mı?

Eskiyip parçalanmadan eşyalarını yenileme derdine düşen mi ararsın?

Sabah akşam tüm derdi hangi eşyayı alsam diye düşünüp duran mı?

Sahi bu kadar basit olabilir mi amacımız?

Tüm gün eşya ile oyalanacak kadar!

Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:

(Yiyip için, giyinin ve tasadduk edin. Fakat israf ve kibirden sakının!) [Buhari]

Bize iyi gelen bize yetendir. Çokluk bize kötü gelir, nefsin dünyaya meyletmesine ve sürekli daha fazla istemesine neden olur.  Nefsin istediği her şey dünyadır dünya ise takva ve Allahu Tealadan uzaklaştırır.

 

Allahu Teala

“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık Muhakkak ki Allah’ın yanında en değerli ve en üstün olanınız takva bakımından en üstün olanınızdır Şüphesiz Allah bilendir..”  (Hucurat,13) buyurmuştur.

Özetle hanımlar, Allah katında yeni, estetik, modaya ve birbirine uyumlu eşyaların, lüks markaların, çok eşyanın bir önemi yok. Bilakis her anımızın ve tüm bunların bir hesabı var. 

Allah katında tek önemli şey ise takva..

Çünkü;

Her yeni bir gün eskir,  Her canlı bir gün ölür..


Fulden Bayraktar